Haber

Kartal Belediyesi arama kurtarma ekipleri: AFAD bizden malzeme istedi

Depremden etkilenen illere giden Kartal İlçe Afet ve Acil Durum Yönetim Merkezi Sivil Savunma Birliği’ne bağlı 19 arama-kurtarma üyesi, bölgede çalışmaları sırasında yaşadıklarını anlattı.

Ekip üyeleri, deprem bölgesindeki kargaşadan depremzedelerin kendi başlarına cenazelerini taşımaya çalışmasına kadar birçok konuda bilgi verdi. Ekipman eksikliğine vurgu yapan üyeler, “AFAD bize malzemeniz olup olmadığını sordu” dedi.

‘FELAKETİN DURUMUNU BİLMEDEN ÇIKTIK’

Gerçek Gündem’den Filiz Gazi’nin haberine göre, arama kurtarma ekipleri depremin ilk günü İskenderun’da, sonraki 14 günde ise Hatay, Antakya’da görev yaptı. Ekip adına görüştüğümüz üç isimden biri de 13 yıldır sivil savunma alanında görev yapan arama kurtarma biriminde ekip başkan yardımcısı olarak görev yapan Tarık Boyoğlu’ydu.

Boyoğlu, “İlk telefon geldiğinde afetin durumunu bilmeden yola çıktık. Bölgeye ilk girdiğimizde şok olduk” diye sözlerine başlıyor. Boyoğlu, “Afet bilinci gelişmiş olsaydı insanlar kaçacakları yerleri yanlışsız seçebilirdi. Yatak odaları gece meydana gelen depremlerde ilk baktığımız yerlerdir, aranızda bir dış duvar olduğu için yatak odasına giriş çok kolaydır. Koridor ve merdiven boşluğu tarafına gidildiğinde süreç biraz daha hassas hale geliyor. Bu yüzden çalışmalarımız 8-10 saatin ortasında sürdü. Çalıştığımız birden fazla enkazda insanlar koridorlarda ve merdivenlerdeydi. Anne ve babasını merdiven boşluğunda kaybeden ve yanlarında saatlerce bekleyen 9 yaşındaki çocuğa ulaşmamız 24 saatten fazla sürdü. Ayağı sıkıştığı için UMKE (Ulusal Tıbbi Kurtarma Tim Birimi) ekibi enkaz altında ameliyat yapmak zorunda kaldı, ayağı kesildi. “Cansız bedeniyle onu engelleyen başka aile üyeleri vardı” diyor.

‘GİTMEDEN ÇOK ZAMAN KAYBETTİK’

Sivil Savunma Sendikası’nda görev yapan bir diğer arama kurtarma görevlisi Mehmet Çetin Kartal, deprem bölgesine karayolu ile gittiklerini belirterek, “Normalde bu tür afetlerde sivil araçların girişine kadar yolun kapatılması gerekiyordu. Sadece arama kurtarma araçları, ambulanslar, cenaze araçları ve benzeri fonksiyonel araçlar olması gerekirken, şehir tamamen sivil araçlarla doluydu” diyor.

Kartal, “Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan AFAD belirlemiş olsa da araçlarımızla direkt hareket edecektik. Gittik, esasen rota belli. İstanbul’daki bütün ekiplerin oraya gideceği belliyken, o yol temizlenmemişti. Karla kaplıydı ve don vardı. Aslında ayrılana kadar çok uzun zaman kaybettik.”

Tuzlama ekipmanlarının da olmadığını söyleyen Boyoğlu, “Kar nedeniyle yollar kapandı. Çok fazla arama kurtarma ekibi yolda mahsur kaldı. İstanbul, İzmir ve diğer bölgelerden akın oldu ama tuzlama, küreme aracı bile göremedik. Bu sefer olmasaydı daha fazla hayata dokunabilirdik. Evet, AFAD’a bağlı akredite bir ekibiz ama dedikleri gibi ‘doğruyu söylemeyen dilsiz şeytandır’, evet bizim için hayal kırıklığı oldu.”

‘KALDIRIMIN ÜZERİNE DOLDURULMUŞ BATTANİYELERE SARILI CESUR’

Arama kurtarma görevlisi Kartal, cesetlerine ulaşamayanlar için şunları söylüyor: “Normalde enkazın başında polis ve asker var; ‘O enkaza kimseyi koymayın’ diyoruz, olmuyor. Böyle bir durum yoktu, kendi başımıza çalışıyorduk. Hocamdan (Takım Lider Yardımcısı Tarık Boyoğlu) burayı dinlemesini istiyorlardı… Biz başka bir sokakta dinlemeye giderken kaldırımlar battaniyelere sarılı cesetlerle kaplıydı, gelen yoktu. Bazı cenazelerin başında kimse yoktu.”

Boyoğlu ekliyor: “Ailenizi kaybedince kimseden bilgi alamıyorsunuz. Oradaki sistem şöyleydi: Rapor alıyorsunuz, rapora gidiyorsunuz, işlem yapıyorsunuz, cansız bedene ulaşıyorsunuz. Bu ihbar sonucunda iki kişi bulundu. ‘Ne yapalım?’ ‘Sen orayı terk et, oraya git’ diyorlar. Bir cenazenin üstünü açıyorsun, vatandaş görüyor. Teyit işlemini yapıyorlar ama o kadar çok olay var ki grup küçük ve canlıya dönmek zorunda kalıyorsunuz. Sen işi ailene bırak.”

‘YURTTAŞ RİKA MİNNESİNİ TAŞIDI’

Boyoğlu ise vatandaşların cenazelerinin defnedilmesi için araç sürücülerinden naaşlarını talep ve minnetle naklettiğini şu sözlerle anlatıyor: Hatta şunu söyleyebilirim ki Hatay’da arama kurtarma ekipleri enkazın yüzde 30’una müdahale ederken, enkazın yüzde 70’i vatandaşlara bırakıldı. Vatandaş, hiçbir kuruma başvurmadan cenazesini alıp köyde veya başka bir yerde toprağa verdi. Daha sonra devlet dairesine mi gidecek, görevden mi alacak, evraklarını mı alacak, yoksa acele mi edecek bilmiyoruz. Cenazede bekleyen insanları gördük. ‘Ne kadar beklediniz’ diyoruz, altı saattir diyor. Bulamayınca da yanından geçen sandıklı bir TIR’ı deviriyor, süt taşıyan TIR’ların arkasından vatandaş minnet cenazesini taşıdı.”

‘AFAD YETERİNCE SAHAYA GİTMEDİ’

Boyoğlu, askerlerin geç gelmesinin sonuçlarını da şöyle anlatıyor: “1999’da sahayı gördüm, başımı nereye çevirsem askerler vardı. Van depreminde jandarma dışında kışladan atılan er ve astsubaylar da oldu. Van sarsıntısı sırasında üzerinde çalıştığımız bir bloğun üstünün temizlenmesi gerekiyordu. Bahsettiğimiz bazıları askeri birliklerdi. Onlar da şaşırdılar. Duyar duymaz hazırlandılar ama emir gelmediği için dışarı çıkamadılar. Onlar da kendilerini parçalamışlar. Bu arada AFAD ilk iki gün asker ve polis olmadığı için bölgeye inmedi. Onlar da güvenlik önlemi olmadığı için inmediler.”

‘HERKES BİZİ SİLAHLARINDAN TAŞIDI’

Kartal Belediyesi arama kurtarma ekibi kendi araçlarıyla deprem bölgesine giderken ekipmanları da yanlarındaydı. Ekipman olmadan ne yapacaklardı?

Boyoğlu’nun cevabı net: “Biz bir şey yapamadık. Orada uçakla seyahat eden gruplarla istişarelerde bulunduk. Araçlar kargo uçağına alınınca yakıtı boşaltılıyor, bölgeye indikten sonra yakıt desteği veriliyor ama bunda bile çok güzel düşünmüşler. Akaryakıt olmadığı için ekipmanlarıyla bölgeye bir kez bile giremediler. Bazıları uçakla gitti, ancak araçlarını ve otoyolları beklemek zorunda kaldı. Sonuçta bölgede Adana ve Hatay AFAD merkezleri var, araçlar var zannediyorsunuz. Durum böyle değildi. Hatay İl AFAD Müdürlüğü’ne girdiğimizde oradaki görevli bize malzememiz olup olmadığını sordu. Çok üzücü bir tabloydu. Sayısız vatandaş, ‘ailem enkaz altında, ses alıyoruz, lütfen gelin’ dedi. AFAD size bir görev daha veriyor, siz o göreve giderken başkaları ‘lütfen yardım edin’ diye kapıda durduruyor…”

‘İŞ MAKİNASI AFAD’DAN YAKITI BEKLİYORDU’

Mehmet Çetin Kartal, “İş makineleri çalışırken kent genelinde akaryakıt istasyonları kapatıldı. Akaryakıt bitince iş makineleri AFAD’dan akaryakıt bekliyordu. Bunun gelmesi uzun zaman aldığı için iş makinelerinin çoğu bu şekilde duruyordu. Hatay’da merkez dediğimiz ilçelerin tamamında akaryakıt istasyonları yaklaşık 15 gün süreyle kapalı kaldı. 7-8 gün sonra Erzin ve İskenderun’da akaryakıt istasyonları açıldı. Benzinimiz bitmek üzere olan Erzin’e 2 saatlik yolda benzinimizi alıp geri dönerdik” diyor.

Boyoğlu, “Biri geldi iki saat önce enkazdan bir ses duyduğunu söyledi. Dinledik, enkazın her köşesinden bağırdık, bir şey duyamadığımız için döndük. Ailesine ‘Belki uyuyakalmıştır, belki de bayılmıştır’ dedik. Ne yapayım kardeşim dedi. ‘Hatay AFAD’a git, bunu telefonla yapma, oradaki yetkiliyi bul, bana sismik dinleme cihazı lazım, termik lazım de, almadan gelme’ dedik. Enkazdan ayrılmak zorunda kaldık, ertesi sabah vatandaşın gülümsediğini gördük. Sismik cihazı getirdiler, biraz ses aldılar, cihaz o sesi yakaladı. Hızlı çalıştılar ve teyzeyi canlı çıkardılar. Duymadığımız her enkazın başındaki kişiye telefonla bu sorunu çözemeyeceğini, buradan 40-50 km uzağa gitmesi gerektiğini, makineyi alıp buraya getirmesi gerektiğini söyledik.

O kadar çok ses gitmişti ki artık sadece cihaz duyuyordu. Kişiyi farklı prosedürlerle uyarıyorsunuz ve cevabını alıyorsunuz, durumunu öğreniyorsunuz ama ses kesilince sismik veya termal aletler devreye giriyor. Bu, arama kurtarma ekiplerinde nadiren bulunur. Aynı şekilde bizde de vardı, çalışma sonucu ana panonun yanması nedeniyle elimizde çöpler kaldı” diyor.

‘GİTTİKTEN SONRA AFAD’IN JENERATÖRÜ BİLE ÇALIŞMIYORDU’

Koordineli ilerleme ve koordinasyon eksikliğini sorduğumuzda Boyoğlu, “Türkiye AFAD Müdahale Planında her şey mükemmel. Makineyi kullanacak kişinin bile yedeği çok. Kağıt üzerinde bu iş halledilmiş gibi. Evet çok büyük bir alan ama yine de bir koordinasyon var.Biz gittiğimizde elektrik olmadığı için AFAD’ın jeneratörü bile çalışmıyordu.Telefon ışıklarıyla bir şeyler yapmaya çalışıyordu.O kadar çok enkaz vardı ki siz giderken. bir yerde çalışıyordu başka yerden vatandaş geldi haklı olarak hepiniz neden burada çalışıyorsunuz yan tarafa gelin dediği için İskenderun’da ekibi bölmek zorunda kaldık.Vatandaşların sağduyusu ordaydı onlar sayesinde bazen. haklı olarak sitem ettiler çünkü senden başka bir topluluk yok.”

‘DEPREMDE DIŞ DUVARA YAKIN OLUN’

Sivil savunma uzmanı ve afet bilinç eğitmeni olarak görev yapan bir diğer arama kurtarma çalışanı Ömer Can Erdoğan, yaşanan tüm bu acı deneyimlerin afet farkındalığının anaokulunda başlatılması gerektiğini belirtiyor: dördüncü seviye. Bu seviye en yüksek seviyedir. Uluslararası davetler yapıldı, yurt dışından gruplar davet edildi. Uyumlulukla ilgili sıkıntılara bağladığım şey bu. 7,2 büyüklüğünde bir deprem olduğunda ardından gelecek artçı sarsıntılar 6,5 ile 7 arasında olacak. Dokuz saat sonra meydana gelen ikinci büyük sarsıntı ise çok kötü bir tesadüf ve plansızdı. Afet konusunda başından beri ‘eğitim’ diyoruz. Okullarda öğretilmelidir. Eskiden trafik dersleri vardı, sivil savunma kulüpleri vardı. Bu alanda anaokulundan itibaren dersler verilmeli.”

Boyoğlu, beyin sarsıntısında nasıl davranılacağı konusunda da şu bilgileri veriyor: “Çök, tut, tut… İnsanlar nereye, ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Yapanı istinat duvarının yanında gördük. Hala duruyor. masanın altında mı yoksa yan tarafta mı tartışılır.Binanın yapısına bakmak lazım dış duvara yakın olmasına dikkat etmek lazım tabi ki cam petekler var. Kitaplar, altı kitaplık sizi kurtaracak.Yerde olsanız, bina çökse, kendi imkanlarınız ile bile kaçabilirsiniz ya da en başta elinizin altında olacaksınız.”

‘ASLA UNUTMAYACAĞIZ’

Son olarak hatırladıkları ve asla unutamayacakları acılardan bahsederler. Boyoğlu, “Aşk Parkı’na gittik. Sonra bir vatandaş geldi. Depremin olduğu ilk gün ‘Ailemi kendi binamdan alıp gittim ama gördüğünüz binada akrabalarım var’ dedi. Binaya baktığınız zaman iki katı çökmüş, üç katı ise eğri büğrü. Öğretmendi kendisi. Buraya gelen insanların manevi motivasyonunu karşılamak, ihtiyaçlarını karşılamak için elimden gelen her şeyi yapıyorum ama o taraftan baktığımda dört cansız bedeni çıkaramadığım için içten içe ağlıyorum” dedi. 13 gün oraya bir iş makinesi gelip o cesetleri çıkaramaz mı? Tek istediği o üç katın yıkılması ve cesetlerinin molozların arasında bulunmasıydı. Tüm kelimelerin sonu. Ayağa kalkıp onu teselli edecek veya başka bir şey söyleyemiyorsunuz bile.

‘ÖRGÜTÜN BAŞINDAKİLER NİTELİKLİ DEĞİLDİ’

İskenderun’da çalıştığımız ilk gün, arkadaşlarım yarı yıkık binadan küçük kardeşimi çıkarmaya çalışırken, uzaktan bir adam geldi ve hududu boşalttı. Benden ne istiyorsun dediğimde ‘Abi gel bak şuraya tarla var kır bana, bu bana yeter’ dedi. Evin her bloğunu bulup mutfağı ve küçük oda tarafını göremedikleri için bizden destek istediler. Bir motosiklet arama kurtarma ekibi vardı ve onlarla birlikte oraya gittik. Tehlikeli bir yerdi, hepimiz risk aldık. O kadar dolu ki vatandaş ağrıyor çünkü. İstediği yerleri kırdık, baktık, aradık, bulamadık. Diğer binalara gitmek için geri döndük. İki saat sonra geldi, yine uzaktan geldiğini gördüm. Ben de bakıyorum, kaç arkadaşımız boş, yoksa yine gidelim… Yaklaştıkça ağlamaya başladı, yanıma gelip bana sarıldı, ‘Abi iki cenazemi de bulmuş Allah’ım’ dedi. çok yaşa’. Biz bir şey yapmadık sadece bozduk dediği alanı, temizledik, aradık, orada olmadığını gördü. Binanın diğer tarafına bakarken ailesini buldu.

Bir söz vardır, evin sahibi devlet, kiracısı devlettir. İstemiyorsan kiracıyı değiştirebilirsin ama devlet hepimizin devleti. O kadar çok ihtimal var ki çalışamamasının tek sebebi hükümetin beceriksizliğiydi. Her şey planda. Uydudan buluyoruz, ısı sıcaklığından buluyoruz, telefondan son yerini belirliyoruz falan… Yoktu. Çünkü örgütün başındaki kişiler yetkin değildi. Takım meblağları için partiler vermeyi bırakmalıyız. Bu hatayı kim yapıyorsa bence gitmeli. Bütün ülkenin psikolojisi bozuldu ve hala ölüye saygı yok.”

‘EĞİTİM İSTEKLERİ SADECE 20 GÜNDE GERÇEKLEŞTİ’

Afet bilinç eğitmeni Ömer Can Erdoğan, şu anda herkesin panik halinde olduğunu, bu süreç geçtikten sonra ders alınmadan her şeyin unutulma ihtimalinin yüksek olduğunu belirtiyor: “Bu salonlar yine boş kalacak. 2014 yılından beri anaokullarından yetişkinlere kadar eğitim veriyoruz. Afet sonrası çok büyük bir talep var. İzmir depreminden sonra 15 gün telefonumuz susmadı. Her yerden eğitim talepleri geldi ama 20 gün sürdü. Okulları bizzat ziyaret ederek eğitim almaları için dilekçe verdik. Bir ay sonra gündem değişecek ve herkes kendi hayatına döndükten sonra unutacak.”

haber-altinordu.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu