Haber

Kılıçdaroğlu, CHP MYK’yı Hatay’da Topladı: “Devlet Kişinin Kişisel Heveslerine Alet Olamaz”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, devletin farklı kurumlarının 500’den fazla deprem raporu hazırladığını belirterek, “Devleti yönetmeyi bilmiyorlar, devlet nedir bilmiyorlar. Devlet saraydan ibaret değil. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bu şekilde nasıl yönetiyorsunuz?”Bir devlet şahsi beklentilerle yönetilmez” diyen Kılıçdaroğlu, ”Yazık ki bu ülke günahtır, biz böyle bir vahşeti hak etmiyoruz. yönetim. Deprem kuşağında olduğumuzu bile bile şehirleri deprem kuşağı üzerinde büyütüyorsak, gerekli önlemleri alamıyorsak, siyaset kısır bir anlayışla devleti yönetmeye kalkıyorsa bu tür felaketler hep kapımıza gelir. . Daha sağlıklı ve dengeli bir anlayışla yönetilmesini istiyoruz” dedi.

Deprem bölgesinde incelemelerde bulunan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısını da Hatay EXPO alanında gerçekleştirdi. CHP Büyükşehir Belediye Başkanlarının da katıldığı toplantı öncesinde konuşan Kemal Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“BİZİM EN BÜYÜK İSTEĞİMİZ BİR HAYAT DAHA NASIL KURTARABİLİRİZ ARAYIŞINDA BİRLİKTE OLMAKTIR”

“Alışılmadık bir sürecin ortaya koyduğu bir gerçekle bu tabloyu bir araya getirdik. Merkezi Yönetim Kurulu üyelerimiz dışında yine büyükşehir belediye başkanlarımız burada, Hatay milletvekillerimiz burada, Hatay’da yaşanan sorunların çözümü için koordineli çalışan milletvekillerimiz burada. Bu MYK bizim için kolay bir MYK değil.Zorluklarımız yaşadığımız sıkıntı ve sorunlardan kaynaklanıyor.Siyasi parti olarak yaşanan ağır sıkıntıların aşılması için her türlü gayreti gösteriyoruz.Milletvekillerimiz ve belediye başkanlarımız ellerinden geleni yapıyorlar.I tüm vatandaşlarımın bunu bilmesini istiyorum.

“DEPREMDEN SONRA HEMEN GELİYORUZ”

Depremin ardından hızla Adana’ya, ardından tüm deprem gerçeğiyle Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş, Adıyaman, Diyarbakır, Malatya, Islahiye ve Nurdağı Gaziantep, Pazarcık, Samandağ, Arsuz, İskenderun’a geldik. Bir bakıma karşı karşıya kaldık Bir akşamı Arsuz’da, diğer akşamı Şanlıurfa’da, bir anlamda depremzedelerin yaşadığı koşullarda, iki gece otelde değil geçirdik. Acımız büyük, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyor, milletimize başsağlığı diliyoruz. Elbette bu tür acılar karşısında bir araya gelmek, birlikte olmak, birlikte çalışmak, sorunları çözmek ve geçmiş hesapları bir kenara bırakarak nasıl bir hayat daha kurtarabiliriz arayışında bir araya gelmek en büyük dileğimizdir.

“BU SÜREÇTE HİÇ YETKİLİ ARAÇLAR KULLANMADIK”

Gittiğim illerde hiçbir ayrım gözetmeden fırsat buldukça belediye başkanlarını ziyaret ettim. Mağdur vatandaşlarla görüştük, büyük bir sabırla acılarını dinledim. Zorlukları yaşamış insanların bize anlattıkları olaylar ve acılar katlanılabilir türden değil. Ama sonunda tüm bu acıları görmek ve gözlemlemek mümkün oldu. Bu süreçte hiç resmi araç kullanmadık. Ben, belediye başkanından arkadaşlarım, milletvekillerinden arkadaşlarım, bütün bu gezileri yarım otobüsle tamamladık.

“HALKIN SORULARINI DİNLEDİĞİMİZDE EMİN OLUN, HEPİMİZİN GÖZLERİ DOLU OLUR”

Emin olun, arabadan inip insanların acısını dinlediğimizde hepimizin gözlerinde yaşlar vardı. Özellikle akşam saatlerinde sıcaklığın eksi derecelere kadar düştüğü bir ortamda, çöken enkazın altında akrabalarını, kardeşlerini, akrabalarını, eşlerini ve çocuklarını bekleyen insanları gördüğünüzde o dramı adeta yaşıyorsunuz, dramanın bir modülü haline gelir. Gerçekten yaşadığımız çok büyük bir acı ama sonunda enkaz altında kalan yakınlarını, çocuklarını, oğullarını hayatta kalanlar sevinirken, cansız bedenlerini bulanlar da büyük acılar yaşadı. Gittiğimiz yerde karşılaştığımız dramlardan biriydi bu.

“GENEL BAŞKAN OLDUKTAN SONRA EN ÇOK SÖYLEDİĞİM ŞEY LİYAFET OLDU”

Milletvekili arkadaşlarımızın yakınları ve yakınları da hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden ilçe başkanlarımız ve partililerimiz oldu… Hangi partiden olursa olsun ülkenin sorunlarının çözülmesini isteyen ve hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Bazı şeylerin açık ve net bir şekilde konuşulması gerekiyor. Genel Başkan olduktan sonra en çok söylediğim kelime liyakat oldu. Gittiğim hemen hemen her yerde 27 buçuk yıl devlette çalışıp sonra siyasete atılan bir insan için liyakat kavramının devletin mahkemesinde, devlet yönetiminde olduğunu hızlıca söyledim. Devlette yükselmek sıradan bir olay değildir. Devlette önemli mevkilere gelmek sıradan bir olay değildir. Önce yemek yaparsın, önce tecrübe kazanırsın, meseleleri görürsün, adım adım yükselirsin, her yükseldiğinde yerini yeni bir arkadaş alır ve o arkadaş da o seviye içinde yükselir. Bu nedenle memuriyetten başlayıp yükseldiğiniz her dönemde deneyim ve bilginizi yanınızda taşırsınız. Devlette liyakati yok ettiğinizde; devlet çürümeye başlar. Çünkü yukarıdan getirdiğiniz bir kişi alttaki bürokrasiyi tasfiye ediyorsa ülke meselelerine kilitlenemez ve sorunların ne olduğunu bilemez. Hangi birikimlerin hangi sorunları yarattığını bilmez, bir sorunla karşılaştığında onu nasıl çözeceğini bilemez.

“BUGÜN BU FELAKET BİZE DEVLETİN NELERE MALİYETİ OLABİLECEĞİNİ GÖSTERDİ”

Devlette yolsuzluk var dediğimde bazı çevreler kızdı, çileden çıktı. Bugün bu felaket bize devletteki yolsuzluğun bedelini gösterdi. Kurtarılması gereken hayatlar kurtarılamadı. Zamanında önlem alınması gerekirken, zamanında talimat verilmediğini ve talimatlara uyulmadığını gördük. Devlet nefes almazsa sorunları çözemez. Devletin nefes alması bürokrasinin her konuya kilitlenmesi demek. Bürokrasi sorun karşısında sessiz kalıyorsa ve bir yerden emir geldiğinde harekete geçebiliyorsa devletin nefesi kesilir. Devletimiz büyüktür. Devletimiz güçlü. Ama o güçlü halin nefes alması gerekiyor. Bürokrasi görevini yapmak zorundadır. Devlet idaresinde talimatsız iş yapamam diye bir kavram yok. Çünkü devlet yönetiminde en küçük makamdan en yükseğe kadar herkesin görevleri maddelerle belirlenmiştir. Yasaların öngördüğü kurallara herkes uyar. Ancak devleti nefessiz bırakırsanız, devlet bir yerden talimat almadan ayağa kalkamıyorsa devlet çürümeye başlar. Yaşadığımız en önemli sorunlardan biridir. Boğulduğunuzda devletteki liyakat kaybolur, ahlak da kaybolur, erdem de kaybolur, erdem de kaybolur. Bunların hepsi ortadan kalkar.

“SİYASET, DÜNYANIN TÜM DEMOKRASİLERİNDE HALKLARA HİZMET YARIŞMASIDIR”

Bunları bu ortamda dile getirmek ‘doğru değil’ diyenler oldu. ‘Artık siyaset zamanı’ diyenler oldu. Tüm vatandaşlarıma sesleniyorum; Yediğiniz ekmeğin fiyatını belirleyen siyasettir. Bineceğiniz otobüsün fiyatını belirleyen siyasettir. Uçtuğunuz uçağın fiyatını belirleyen siyasettir. İçtiğiniz sudan aldığınız ekmeğe kadar her şeyi siyaset belirliyorsa; Bir sorun var, eğer halk bu sorunu yaşıyorsa ve gelip ‘benim derdimi kim dile getirecek’ diye üzerime yapışıyorlarsa ben onların sesi olmak zorundayım. Yoksa neden siyaset yapıyorum? Ne anlamda siyaset yapıyorum? Halkın derdini dile getirmeyeceksin, derdini dillendirmeyeceksin o zaman neden siyaset yapıyorsun? Siyaset halka hizmet demektir. İnsanların kafasına balyozla vurmak değil. Hizmet ediyorsan gerçek anlamda siyaset yapıyorsun demektir. Her türlü baskıyı, tehditleri yaparsanız bunun adı siyaset değil başka bir yönetimdir. Dünyanın bütün demokrasilerinde siyaset halka hizmet yarışıdır. Siyasi partiler bu yüzden var.

“BÖYLE DEVLET YÖNETİMİ, BÖYLE DEVLET YÖNETİMİ OLAMAZ”

Siyaset tıpkı zamanda geleceği görmek, geleceği okuyabilmek gibidir. Türkiye’nin beyin sarsıntısı kuşağında olduğunu hepimiz biliyoruz. Dünya biliyor, bilim adamları da biliyor. Özellikle son 10 aya bakarsanız neredeyse tüm televizyon kanallarında deprem uzmanlarının konuştuğunu görürsünüz. Öğretmenlerin ‘önlem alın’ diye yalvardığını göreceksiniz. Ne yapıldı? Bir sürü imar affı vardı. İnsanların yaşadığı evi gömüp üstüne para aldılar. Bu siyaset mi? Böyle bir politika var mı? Bir insanın evini seslendirmek ve insanların o evde rahat oturmasını sağlamak siyaset işi değil mi? Konutun kaçak, depremde oturabiliyorsun, ‘oturabilirsin’ diyorsun, üstüne para alıyorsun, çöküyor kendi mezarı oluyor, buna da devlet yönetimi denir. Böyle bir devlet yönetimi, böyle bir devlet yönetimi olamaz.

Depremde evleri yıkılanları gidip görün. Sütunlar kesildi, binalar çöktü. Nerede olduklarını sormalıyım? İmar affını çıkarırken vicdanlarının sesini dinlediler mi? Para için topladıkları vergiler dışında yine de o kişinin evini yıkar mısınız?

“YURTLAR DEPREMDE AİLELER İÇİN ÇOK UYGUN DEĞİL. ANTALYA’YA BAKIN, İZMİR’E BAKIN, HER YERE BAKIN, BEŞ YILDIZLI OTELLER VAR”

KYK yurtlarının kapatılarak üniversite eğitiminin online yapılmasına karar verildi. Vallahi devleti yönetmeyi bilmiyorlar. Üniversite öğrencilerinden ne istiyorsunuz, yurtlardan ne istiyorsunuz? Pandemi nedeniyle uzun süre eğitimden uzak kaldılar. Şimdi tekrar ilişki gösterip yurtları kapatıyorlar. Depremzedelere açacaklar. Bu yurtlar depremden etkilenen aileler için pek uygun değil. Antalya’ya bakın, İzmir’e bakın, her yere bakın beş yıldızlı oteller var. Devleti siz yönetiyorsanız depremzedeleri alıp beş yıldızlı otellerde ağırlayın ve tüm masraflarını karşılayın. Bunların hepsini otel sahipleri karşılıyor.

“DEVLET, KİŞİLERİN KİŞİSEL SALDIRGANLIĞINA ALET OLAMAZ”

Devleti yönetmeyi bilmiyorlar, devlet nedir bilmiyorlar. Devlet sadece bir saray değildir. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni nasıl böyle yönetiyorsunuz? Bir devlet, bir kişinin şahsi ihtiraslarına alet olamaz. Bir devlet kişisel beklentilerle yönetilemez. Biz hep ‘devlet adaletle yönetilir’ dedik. Eğitimin ne kadar değerli olduğunu, eğitimin bir ülkenin can damarı olduğunu, eğitimsiz bir toplumun nereye sürüklendiğini bilmezler ama tam anlamıyla devleti yönetiyorlar, inanılır gibi değil.

“Bu ülkeye yazıklar olsun, biz böyle bir hükümeti hak etmiyoruz”

Devletin adaletle yönetilmesi gerektiğini, yönettiği topluma karşı hesap vermesi gerektiğini ve buna demokrasi denildiğini kimse unutmamalıdır. Yazık, bu ülkeye günahtır, biz böyle bir yönetimi hak etmiyoruz. Deprem kuşağında olduğumuzu bilsek ama deprem kuşağında şehirleri büyütüyorsak, gerekli önlemleri alamıyorsak, siyaset kısır bir anlayışla devleti yönetmeye kalkıyorsa bu tür felaketler hep başımıza gelir. kapı. Devletin ve devlet bürokrasisinin daha sağlıklı ve dengeli bir anlayışla yönetilmesini istiyoruz.

“500’ÜN ÜZERİNDE DEPREM RAPORU YAYINLANDI”

Devlet bürokrasisi benim bildiğim en az 500 deprem raporu yayınladı. Belediyeler yaptı bu çalışmaları, bakanlıklar yaptı bu çalışmaları, üniversiteler yaptı bu çalışmaları, meslek kuruluşları bu çalışmaları yaptı. Alınması gereken önlemler tek tek yazıldı. TBMM bu çalışmaları yürüttü, Meclis’te en az 7-8 deprem raporu var. Okuma yazma bilmiyorlar. Alıp rapora bile bakmıyorlar. Devleti yönetirken 10 adım ilerisini göremezsen, 20 adım ötesini göremezsen devleti yönetemezsin.

“BÜTÜN ENGELLERE RAĞMEN BELEDİYE BAŞKANLARIMIZ ELLERİNDEN GELEN ÇABALARI GÖSTERİYOR”

Belediye başkanlarımız tüm engellere rağmen ellerinden gelenin en iyisini yapıyor. Belediye başkanı olan arkadaşlarım hep birlikte depremin yaralarını sarmak için çaba harcıyorlar. 142 belediyemiz var. Deprem bölgelerine 4 bin 577 araç sevk edildi, deprem bölgelerinde şu anda 12 bin 163 işçi görev yapıyor. Deprem bölgelerine toplam 2 bin 400 tır, TIR, 4 uçak, 5 gemi ve 2 tren vagonu ile yardım gönderildi. Günlük 200 bin öğün kapasiteli 34 adet portatif mutfak, 140 bin kişilik 14 adet ikram aracı ve 95 bin adet ekmek kapasiteli 9 adet portatif fırın faaliyete geçti. Deprem bölgelerine 245 tır içme suyu, 1 milyon 24 bin battaniye, 52 bin 369 soba, 4 bin 726 çadır konteyner ve 398 jeneratör gönderildi. Belediyelerimiz çadır, ısınma ve hijyen takviyesine özel önem verecek. Her deprem bölgesinde milletvekillerimiz bir genel başkan yardımcısının başkanlığında görev yapmaktadır. Bu arkadaşlarımız deprem bölgesini hiç terk etmediler. Ankara’daki Deprem Koordinasyon Merkezimizle temasa geçtiler, belediye başkanlarımızla temasa geçtiler. Neye ihtiyaç varsa hızlıca açıklandı ve o ihtiyacın gerekliliği belediye başkanlarımız tarafından giderildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu