Çanakkale’deki Orman Yangını Sonrası Bölgede Avcılık Faaliyetleri Yasaklanmadı.
HABER: CEREN BALA TEKE – KAMERA: DURSUN ALKAYA
Doğa Araştırmaları Derneği (DAD) Genel Müdürü Osman Fazilet, Çanakkale yılında yaşanan orman yangınından sonra bölgede avcılık faaliyetlerinin ve yaban hayatının devam ettiğini değerlendirdi. Erdem’e ” Çanakkale Büyük bir yangın yaşadık. Bakanlıktan sivil toplum kuruluşları Çanakkale
Doğa Araştırmaları Derneği (DAD) Genel Müdürü Osman Fazilet, av sezonunun açılmasına ilişkin kamuoyundaki tepkileri, Merkez Av Komitesi yapısını, Türkiye ve dünyadaki yaban hayatının mevcut durumunu ve yangın bölgelerinin avlanmaya açılmasını anlattı. orman yangınlarından sonra. Haberler Ajansına değerlendirdi. Fazilet şunları söyledi:
“Başta söyleyeceğim son şeyi söylemek istiyorum. Yaban hayatının toparlanabilmesi için bu ülkede avcılığın tamamen yasaklanması gerektiğini düşünüyorum. Kesinlikle yasaklanmalı, en azından makul bir süre için. Tüm dünya İçinde bulunduğumuz yüzyılda büyük bir yok olma krizi yaşanıyor Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Birleşmiş Milletler Hükümetleri Ortasi Bilim ve Politika Platformu’nun 2020 yılında hazırladığı bir rapor var. Raporda, yeryüzündeki memelilerin, kuşların, sürüngenlerin ve amfibilerin yüzde 60’ının yok olduğu belirtiliyor. Ne yazık ki bu azalma süreci her geçen yıl daha da artıyor.Yine aynı raporla karşılaştırıldığında son 10 yıl içinde 1 milyona yakın canlı türünün çeşitli insan faaliyetleri nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı belirtiliyor. Ülkenin dünyanın geri kalanından pek bir farkı yok, hatta vahim.1950’de nüfusa baktığımızda 20 milyondu, son 70 yılda nüfusumuz dört kattan fazla artarak 85 milyona ulaştı. . Bu hızlı nüfus artışı hem doğal yaşam hem de yaban hayatı üzerindeki baskıyı artırıyor. Son 70 yılda mera alanlarımızın yüzde 60’ından fazlasını kaybettik. Büyük bir kısmı tarım alanına dönüştürüldü, bir kısmı konut alanına dönüştürüldü, bir kısmı da altyapı yatırımları için kullanıldı. Geçmişte bu yerler yaban hayatı için çok değerli yaşam alanlarıydı. Orman alanlarımız çeşitli nedenlerden dolayı her geçen gün daralmaktadır. Maalesef sularımız kirleniyor. Marmara Denizi bile kusmaya başladı. Belki önümüzdeki yıllarda daha fazlasını deneyimleyeceğiz. Doğal olarak denizlerin ısınması ve küresel iklim değişikliğinin de bunda etkisi var. Çok değerli nehirlerimiz; Mengene, Menderes, Seyhan ve Ceyhan. Aslında hepsine baktığımızda çoğuna el atmakta tereddüt ediyor insan. Bu hale geldi.
“SULAKLARIMIZIN ÇOK BÜYÜK BİR BÖLÜMÜNÜ KAYBETTİK”
Sulak alanlarımız yaban hayatı için çok değerli yaşam alanlarıdır. Özellikle su kuşları ve balıklar açısından ama son 70 yılda bunların yüzde 60’ından fazlasını kaybettik. Bugün var olanları saymak çok daha kolay olurdu. Geriye kalanların hepsinde maalesef ekolojik denge bozuldu. Suları kirlendi, ekolojik ilişkiler bozuldu. Manyas, Uluabat, Beyşehir, Eğirdir gölleri halen mevcuttur ancak eski doğallığını kaybetmişlerdir. 5-6 yıl önce Beyşehir’e gitmiştim. Balıkçılar şunu söyledi; ’50 yıl önce 2 bin aile geçimini balıkçılıktan sağlıyordu. Balık olmadığı için bugün balıkçı teknesiyle ava çıkamıyor. Bunun farklı nedenleri var. Sulak alanlarımızın büyük bir kısmını kaybettik. Yaban hayatı yaşam alanları çok daraldı.
“İNSANLAR OK VE YAYLA AVLANMIYOR. SİLAH ENDÜSTRİSİ ÇOK GELİŞMİŞTİR. YABAN HAYATINI OLUMSUZ ETKİLER”
Yaşımdan dolayı ülkemizin son 50 yılını iyi bilenlerdenim. 35 yılın 15 yılı Çevre Bakanlığı’nda, geri kalanı ise dernek bünyesinde Türkiye’nin doğasını korumak için çalışarak geçti. Bu dönemde tüm dünyada olduğu gibi yaban hayatı aleyhine büyük değişiklikler yaşadık. Mesela dağlarımızdan yaylalarımıza, meralarımızdan sulak alanlarımıza, ormanlarımızın en ücra köşelerine kadar insanların ulaşamayacağı yer yok. Avcılık açısından baktığımızda; İnsanlar artık yay ve okla avlanmıyor. Silah endüstrisi inanılmaz derecede hızlı gelişti. Silah sayısı büyük ölçüde arttı. Kimyasal gübreler, pestisitler; Tarımın modernleşmesiyle hayatımıza girdi. Bunlar yaban hayatını da olumsuz etkiledi. Türkiye’de son 70 yılda yaban hayatının yüzde 50’sinden fazlasını kaybettik.
“MERKEZ AV KOMİSYONU YAPISI NEDENİYLE YABAN HAYATI LEHİNDE KARAR ALINMASINA İZİN VERMEZ”
Merkezi Av Komisyonu’nu (MAK) iki açıdan değerlendireceğim. MAK, yapısı itibarıyla yaban hayatının korunması yönünde karar alınmasına olanak sağlayan bir komisyon değildir. 2021 yılına kadar 21 kurum temsilcisinden oluşuyordu. Bunlardan 10’u avcı temsilcisi, geri kalan 9’u kamu kurumu temsilcisi, biri bilim insanı, biri de yaban hayatı lehine söz söyleyebilen bir sivil toplum kuruluşuydu. Ekim 2020’de yapı değişti. STK’lar ve bir grup siyasetçinin çabalarıyla sayı 21’den 25’e çıkarıldı. Sivil toplum kuruluşu sayısı 1’den 3’e, bilim insanı sayısı ise 1’den çıkarıldı. 2. Burada da avcılardan büyük bir baskı var. Tüm kararlar avcıların lehine veriliyor.
“MERKEZ AV KOMİSYONU KARARLARI BİLİMSEL DEĞİLDİR”
2021 yılında dört kuruluş katıldı: Doğa Araştırmaları Derneği, Doğal Hayatı Koruma Vakfı, Natura Derneği ve Niğde Çevre Koruma Eğitim Derneği. Bazı kararları şerh ettiğimiz için bizi daha sonra aramadılar. Kararlar Bakanlığın isteği doğrultusunda alınırsa davet ediyorlar. MAK kararları bilimsel değildir. Bilimsel olabilmesi için oradaki yaban hayatı hakkındaki bilgilerin yeterli ve güvenilir olması gerekiyor. Maalesef ülkemizde bu durum söz konusu değil. Son dört yılda çok konuşulan iki kuş türünden örnekler vereceğim. Bunlar; elma patkası ve kaplumbağa güvercini. Elmabaş patkasının popülasyonu son 20 yılda yüzde 50 azaldı. Bozkırda ise son 140 yılda yüzde 78 oranında azalma yaşandığı belirtiliyor. Buna rağmen Türkiye’de avlanmak yasak değil. Bu yılın MAK kararlarını inceledim. Bu iki tür açısından. Bozkır ağacı sadece Kars’ta yasak, sanki sadece Kars’ta nüfusu azalıyor ve Türkiye’nin diğer yerlerinde sorun yokmuş gibi. Elmabaş patkaya da birebirdir, sadece Aksaray ve Antalya’da yasaklanmıştır. Diğer illerde avcılığa izin verilmektedir. Keşke bu türler üzerinde 4 yıl içerisinde sivil toplum kuruluşları ve bilim insanları işbirliğiyle, avcıları da dahil ederek bilimsel çalışmalar yapılsaydı. Türkiye’deki nüfusları ise belirlendi. O zaman MAK kararları bilimsel olurdu. Maalesef orada kim daha baskınsa onun lehine kararlar alındı. Bunun mutlaka değişmesi gerekiyor ama tüm bunları tartışmanın ötesinde yaban hayatı lehine kararlar alacaksak; Türkiye’de avlanmanın en azından makul bir süreliğine yasaklanması faydalı olacaktır.
“AVCILAR ÇANAKKALE BÖLGESİNDE BİR-İKİ YIL AVLANMASAYDIN BÜYÜK BİR FELAKET OLMAYACAKTI”
“UÇAMAYANLAR VE HIZLI KOŞAMAYANLAR YANDI”
Çok büyük bir felaket. Uçamayanlar ve çok çabuk kaçamayanlar yakıldı. Günlerce sosyal medyada bir görüntü ortaya çıktı. Bir karaca, can korkusuyla yangın alanından kaçıyor. Karaca aslında çok çekingen bir hayvandır. Gerçekler böyle bir panik içinde olan insanlara koşuyor. Yangından uzak bir alana taşınan hayvanlar için iki sorun vardır. Onlardan biri; O bölgede yaşayan hayvanlar var ve yoğunlukta artış var. İkincisi ise yangına kaçan hayvanlar panik içerisinde. Yer bulma, beslenme telaşı içindeyseler ve yavruları varsa; onları korumak zorundadır. “Böyle bir ortamda hayatta kalabilmeleri için yalnız bırakılmaları gerekiyor.”